Türkiye’de bugünden itibaren yeni bir başbakan; Recep Tayyip Erdoğan ve yeni bir hükümet; 59’uncu, yönetimde olacak. Hükümet aslında AKP iktidarının yani ülkeyi 4 aydır yöneten partinin hükümeti, partinin başkanı başbakan oluyor. Devamlılık açısından bir sorun yok. Bu nedenle beklentilerin aksine kabinede değişikliğin sınırlı olacağını öngörüyorum.
Türkiye’nin geçmekte olduğu süreç aslında cumhuriyet tarihimizin en önemli ve kritik noktasını oluşturuyor. Türkiye, Irak savaşıyla sarsılacak. Bu petrole dayalı yeni bir coğrafi yapı ortaya koyacak. Bunun ardından petrol savaşını takip edecek ve ondan daha değerli bir şey için paylaşım kavgası verilecek: Su.
Yaşanacak su paylaşım savaşlarında ana unsur yine Türkiye. Yarın Fırat ve Dicle’nin sularını ortak kullanım diyecekler. Su parayla olmaz diyecekler ve Türkiye’nin sınırlarına gelip dayanacaklar. Adım adım bunları göreceğiz. Türkiye bu paylaşım savaşlarında hep edilgen. Çünkü olmayan ekonomisini stratejik değerlendirmelerinde hep birinci sıraya koyuyor. Oysa yapması gereken ulusal analizler.
* * *
Bugünkü petrol savaşı sonrasında Kürt federe devleti kuruldu mu, ona Ermeni’yi eklemeyi sakın ihmal etmeyin. Ardından bölgede oluşturulacak diğer mikro milliyetçi unsurlarla, Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmiş haliyle karşılaşacağınızı akıldan çıkarmayın.
Türkiye ulusal bütünlüğünü koruyabilir mi? Bugünkü tabloda 10 yıl sonrası senaryolarda ucu açık federatif devlet yapılarıyla Türkiye çok ama çok zorlanacaktır. Çünkü İsmet İnönü’nün 2. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’nin parçalanmaması için girmekten kaçındığı savaşa bugün Türkiye giriyor. Ama bu giriş lojistik destek anlamında oluyor. Yani hem savaşın içindeyiz, Amerika’nın izin verdiği ölçüde, hem de dışındayız. Sonuç bizim için bu kararsızlıklarımızla çok zor olur, zor.
* * *
Türkiye inisiyatifi hep başkalarının elinde kucaklıyor. Sorunlarına karşı önlem alamıyor. Duygular aklımızın önünde geziyor. Kim düşman kim dost bilemeden yaşıyoruz. Ya da dost ile düşman arasında bir fark kalmadığını göremiyoruz.
Eğitimi, uygarlığı dışladık. Bilimsel gelişmelere sırtımızı döndük. Bunun sonuçlarını felaket olarak yaşayacağız. Neden mi?
İbni Haldun’dan aktarmıştım ya daha önce; ‘Bir barbarla bir barbarın savaşını en barbar olanı kazanır. Yani kim daha çok dehşet yaratır, kan döker, korku salarsa o egemen olur. Ama bir barbar ile bir uygarın savaşını mutlak uygar kazanır.
Bakın savaşlar tarihine Atina’dan bu yana değişmez kuraldır. Kimin elinde teknoloji, bilimsel aydınlık, uygar dünya değerleri varsa o savaşta mutlaka barbar olanı alt etmiştir.’
Bugün Irak’ta bulunan rejim mutlaka yıkılacaktır. Bıraksalardı Irak halkı yıkardı zaten, ama bırakmadılar. Irak’ta halkın demokrasi isteğinin gerçekleşmesinden de korkuyorlar. O zaman enerjinin kontrolü, sonrasında ortaya çıkacak bilim ve aydınlığın neye yol açacağını kestiremezler. Yüz yıldır Türkiye Cumhuriyeti’nin yakasını bıraktılar mı?
Yarın bu topraklarda kime ne olur bilinmez. Herkese aynı soruyu soruyorum:
Kürt devleti ilan edildi diyelim. Silopi’de, Habur’da iki Amerikan askeri yolu bir tahta parçasıyla kesse. Sandalyeleri üzerinde otursalar. Biz de Kuzey Irak’a tanklarımızı geçirmek istesek. Ama Amerikalılar yolu açmasa; ‘Yaasssak hemşerim’ derse ne olur?
Bu soruya Türkiye’de ‘O Amerikan askerlerini geçer, gerekeni yaparız’ diyebilecek, Amerikalı ile savaşacak devlet adamı var mı?
Eğer bu noktaya gelmek istemiyorsak, bugünden gereken önlemleri almak zorundayız. Yarınlarımızı kurtarmak için. Yeni hükümetin en önemli ve en öncelikli sorunu da budur bence.
12 Mart 2003