29 Temmuz 2003
Türkiye’de halk yolsuzluklar karşısında çok duyarlı. Bu nedenle yolsuzluk ekonomisini yaratan siyaset ve bürokrasinin oligarşik imparatorluğunda, sandık başına giden halkı kandırmak için sloganlar hep ‘temiz toplum’ idealini hedefler. Aslında dünyanın hiçbir ülkesinde temiz toplum diye bir ideal de yoktur. Hedef hep ‘temiz yönetimi’ oluşturmaktır. Ama Türkiye’de halk da rüşvet ve yolsuzluk bataklığıyla kirletildiği için, hedef onun da bu kirden kurtarılmasıdır. Türkiye bu nedenle ‘temiz toplum’ idealini aramaktadır. Ama nasıl?
Temiz toplum
Dünyada temiz toplum yaratmak isteyenlerin birincil destekleri parlamentolarıdır. Parlamentoların öncü ve liderliğinde seçilmiş bürokratlar ve kurumlar temizlik işlerine başlarlar. Ama en önemli işi yine parlamentolar yapar. Toplumları polis copları, müfettiş raporları temizleyemediği için, yasa çıkarırlar ve yolsuzluk ekonomisini, toplumsal çürümeyi hızlandıran unsurları yasalarla temizlerler. Türkiye’de olan şey ne yazık ki temizlik çalışmaları konusunda toplumdan gelen talebin siyaset tarafından yerine getirilememesi durumudur.
TBMM yolsuzluk konusunda yapması gerekenleri ne yazık ki yapamıyor. AK Parti mutlaka dokunulmazlıkların sınırlandırılması, bazı noktalarda tamamen kaldırılması, memurların yargılanmalarının önünün açılması, Anayasa’da yolsuzlukların memur ve siyasetçi açısından yargılanmalarının önüne tıkaç olan maddelerin kaldırılması üzerine harekete geçmeli. Komisyonlar yoluyla ancak toplumların duygularına seslenilir. Bu yolla temiz toplum yaratılamaz, temiz yönetimin yanına bile yaklaşılamaz.
Hukuk
Yolsuzluklarla ilgili en önemli uygulamaların başında hukuk geliyor. Hukuk konusunda toplumun rahatsızlık duyduğu şey bazılarına dokunulup bazılarına dokunulamamasıdır. Türkiye’nin yoksulluğu hukuk karşısında da işliyor. Halkın inancı, parası olanın hukuku da rahatça aşabildiğidir. Bunun önüne geçmenin yolu hukuku bağımsız ve eşitlikçi bir yapıya kavuşturmaktır. Ama kimsenin bununla ilgilendiği yok.
Yolsuzlukla mücadelede Meclis, hukuk ve denetim birimlerinin önündeki engeller kaldırılmalı. TBMM’nin yapması gereken yasalarla hukukun önünde engel gibi duran uygulamaları ortadan kaldırmak olmalı.
Denetim
Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı mutlaka oluşturulmalı. Savcıların cumhuriyetin savcısı olması sağlanmalı. İktidarların veya kamunun savcısı değil, halkın savcısı gibi davranmaları sağlanmalı. Savcılık müessesesi yargıçların yanında oturtulmamalı. Kürsüden aşağıya inmeli. Savcıların özerk ve özgür olmaları sağlanmalı. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeniden düzenlenmeli. Adalet Bakanlığı ile bu kurul arasındaki idari ve mali bağlar kurula özerklik sağlayacak düzenlemelerle yeniden yapılandırılmalı.
Türkiye denetim konusunda bir karmaşa yaşıyor. Denetim birimlerinin yaptığı çalışmalar farklılaştırılarak kalitesi yükseltilmeli. Özellikle MASAK bağlamında yeniden bir örgütlenmeye gidilerek buranın mali suçlarla mücadelede polisle birlikte çalışması sağlanmalı.Türkiye’de mali polis ne yazık ki bilgi ve donanım yetersizlikleri nedeniyle işini doğru yapamıyor. Sonuçta da olan bize oluyor. Mali polisin iki yıldır yaptığı operasyonlara bir bakın, ne olmuş. Yakalanan ve yargıya giden hemen bütün davaların yüzde 95’inde sanıklar serbest kalıyor. Böyle bir durumda sanık diye tutulanlara da, polise de, yargıya da yazık oluyor. Bu işlerin mali piyasaları, bilançoları ve belgeleri okuyabilecek, onlardan alınan bilgileri takip edebilecek uzmanlıkta kişilerle yürütülmesinde yarar var.
Denetim birimleri suçu önleyemez ama yakalar ve yaygınlaşmasını önler. Bizde suç oluştuktan sonra denetim birimleri devreye giriyor. Oysa sistem mali suçları başından yakalayabilmeli. Hatta bu suçların oluşmasını engelleyecek düzenlemelere ihtiyaç var. Hırsız çalıyor, kaçırıyor biz yakalıyoruz. Adam gidiyor, bir yıl yatıyor. Sonuç; çaldığı yanına kar, o yoluna devam ediyor.
Bu sistemde hırsızlar kral, onlarla mücadele edenler soytarı durumuna düşüyor. Bunu ortadan kaldırmalıyız.