09 Ağustos 2003
‘En son, umutlar ölür’ diye bir Eskimo atasözü vardır. Çünkü insan umudunu yitirdiğinde yok olur. Yolsuzluk mücadelesi ve diğer konularda umudumuzu yitirmemiz söz konusu değil. Sadece dönemsel olarak zaman kayıpları ve yapılanlardan bir beklentimiz olmadığını, başarısızlık beklediğimizi anlatmak için umutsuzluğumuzu vurguluyoruz. Bunları TOBB Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’ndan aldığım mektup nedeniyle yazıyorum. Sayın Hisarcıklıoğlu yolsuzluk ve ülke yönetimi konusunda çok önemli şeyler yazmış. Sizlerle paylaşmam gereken bir umut ışığı mektup. Hani neredeyse bir yolsuzluk manifestosu, isyanı gibi kaleme alınmış:
Sessiz kalmak
‘Sayın ÖZKAN; 4 Ağustos 2003 tarihli, ‘Yolsuzluk mücadelesi nereden başlar’ başlıklı değerlendirmenizi dikkatle okudum. Öncelikle, ‘yolsuzluklarla mücadele konusunda sistemli bir çalışma yapılmadan başarı sağlanamayacağı’ görüşünüze katıldığımı belirtmek istiyorum. Geçmiş yıllar ve gittikçe sık aralıklarla yaşanan iktisadi krizler bize sorunun ciddi ve yapısal olduğunu kanıtlamıştır. Geçici tedbirler, günü kurtarmaya yönelik kısa vadeli politikalar, sorunu çözmektense erteleyen uygulamalar önümüzdeki sorunlar yumağını bir çığa dönüştürmüştür. Bu durumun içinden çıkılmaz bir hal almasında toplumun tüm kesimleri katkıda bulunmuştur. Siyasetçisiyle, bürokrasisiyle, özel sektörüyle, basınıyla, işçisiyle, memuruyla, kısacası çalışanıyla, çalışmayanıyla, bu topraklarda birlikte aynı kaderi paylaşan toplumun tüm kesimleri olarak yıllarca, ‘biz alırken alkışlayıp, başkasına verilince eleştirmek’ ya da ‘bize dokunmayan yılan bin yaşasın’ gibi bencil duygularla, olup bitenler karşısında sessiz kaldık.
Nereden başlamalı
Yolsuzluk mücadelesine nereden başlayalım sorusunu irdelerken, görüş ve önerilerinize destek olmak amacıyla, aynı ortama başka bir pencereden bakmak istiyorum. Yıllardır şikayet ettiğimiz kamu harcamalarının disiplin altına alınamaması, savurganlık ve kamu harcamalarındaki aşırı artışlar ve bunların sonucunda yüksek faizlerle yüksek borçlanma ihtiyaçları ile kendini gösteren kamu sektörünün kara delikleri, ekonomimizin serpilip gelişmesini yönlendirecek kaynakları yutmuştur. Bu ülkede yolsuzluklar ve rant paylaşım mücadeleleri, kamu denetimini zorlaştıran en önemli etkenlerden birisi olmuştur. Yolsuzluklar sıralamasında dünyanın ilk 10’u arasına girmemiz, hem iç dengelerimiz, hem de Türkiye’nin uluslararası kredi piyasalarındaki ülke riskini, dolayısıyla da faiz yükünü yükselterek iki yönlü zarar vermiştir. Üstüne üstlük, hükümetler, ekonomik ve finansal riski yönetecek bilgi ve siyasi iradeyi de gösteremeyince, ekonomimiz kırılgan durumundan bir türlü kurtulamamıştır. Bildiğiniz gibi, bankacılık, döviz ve likidite krizleri, dönem dönem ekonomimizi yoklamıştır. Bunun yanı sıra, siyasi kadrolar, küreselleşme döneminde mal, hizmet, sermaye ve bilgi dolaşımının serbestleşmesi ile ortaya çıkan tehdit ve fırsatları ne yazık ki algılayamamışlardır. Gerekli reformlar hep ertelenmiş veya parçalı olarak çıkarılmıştır. Fedakarlık hep halktan istenmiş, ancak istikrar paketleri yarım bırakıldığı için emekler heba olmuş, kamu tasarruf genelgelerine rağmen, savurganlık fütursuzca sürmüştür.
Siyasi başarısızlık
Yıllarca süregelen, siyasi kadroların, ekonomik istikrar ve büyümeyi sağlamadaki başarısızlıkları, halkın ve seçmenlerin geleceğe yönelik umutlarını azaltmış ve güvensizlik duygularını yaygınlaştırmıştır. Bu güvensizlik, istikrarsızlığın dozunu hem siyasette, hem de ekonomide artırarak, Türkiye’nin önünü kesmiştir. İstihdam demişiz, istihdamı sağlayanlara dünyada eşi benzeri olmayan yükseklikte sosyal güvenlik primleri ve vergiler yüklemişiz. Bu yüzden, istihdamı özendirme ve şekillendirme yerine cezalandırma ve baskıya yönelmişiz. Üretim demişiz, üretenlerin ayaklarına prangalar vurmuş, aşırı vergi, pahalı enerji vb. yüklerle bellerini bükmüşüz. Eğitim demişiz, ama eğitim için gerekli donanımı sağlayamamışız, sağlık demişiz, insan sağlığına gerekli önemi verememişiz. Diyorsunuz ki, temiz toplum, siyaset denilen ve bizi yönlendiren, yöneten kurumların temizliği başlamadan olamaz, gerçekleşemez. Ünlü Filozof Aristo bin yıl önce demiş ki, ‘Siyaseti adi meslek olarak görenler, ileride adi insanlar tarafından yönetilmeyi peşinen kabul ederler .’ Şüphesiz bizler, hepimiz, siyaset kurumunu, vatan borcu kadar kutsal bir görev sayıyoruz. Ancak vekillerimizi halen, çağdaş anlayışla değiştirilemeyen yasalarla, halkın kendi içinden, kendi iradesiyle doğrudan seçmesine imkan tanımıyoruz. Son olarak, Türkiye’de yolsuzluklarla mücadelede bir yol alınamayacağı şeklindeki görüşünüzle ilgili bir şey söylemek istiyorum:
Keyfi kararlar
Yönetim gücünü elinde bulunduranların keyfi kararlar ve uygulamalarla kaynak dağılımı yapmalarının önüne geçilmesi. ‘Kamu İhale Kanunu’, ‘Kamu Borçlanma Kanunu’ benzeri uygulamalarla keyfilik ortadan kaldırılırsa, siyaseti rant kaygısıyla yapanların manevra kabiliyeti azalacak, toplumsal gelişme ve iktisadi kalkınma için siyaset yapanların önü açılacaktır. Bu ülkenin kalkınması için bir araya gelebilen tüm sosyal kesimler, duyarlı basınımızın da desteğiyle ‘temiz toplum, temiz siyaset’ için de aynı sorumluluk etrafında rahatlıkla buluşabilirler. Ve bunu muhakkak gerçekleştirmeliyiz. Yolsuzluklara, savurganlıklara karşı yapacağınız objektif ve kararlı mücadelede, Türk özel sektörünün en büyük temsilcisi olan TOBB’u daima yanınızda göreceğinizden kuşkunuz olmasın.’