31 Mayıs 2003
Türkiye’de yolsuzluk kavramı yoksulluk nedeniyle yaygın, etkin ve süreğendir. Yoksulluk öylesine bir sarmal oluşturmaktadır ki, yolsuzluk kendi besleyeni olan yolsuzlukları meşru hale getirmiştir. Türkiye’de yolsuzluk tabana yayılıp bir genel kabul görür duruma gelene kadar, seçmenler ne olduğunu anlamamıştır. Sandıkta hırsız olduğunu bildikleri siyasiler için oy kullanmayı maharet sanmışlardır. Rüşvetçi bürokrat ‘işini bilen adam’ olmuştur. Bu konudaki sloganı hatırlayın: ‘Adam, yiyor ama iş de yapıyor.’
Adamın yediği paranın kendi parası olduğu kavramını yurttaş unutmuştur. ‘Devlet malı deniz yemeyen domuz’ diye atasözü olur mu? Köşe dönmecilik, rantiye, kamu malı yağması olağan hale gelmiştir. Katiller için af, çeteler için af, hazine arazisini yağmalayanlara af, yolsuzluk yapan memur için af, sınıfta çakan öğrenci için af anlayışları bunun doğal sonucu olmuştur. Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, yolsuzluk yapanların üzerlerine gidenler, bunlarla ilgili araştırma yapan gazeteciler, müfettişler, siyasetçiler, polisler, savcılar kötü olmuştur. Sıkıcı bulunmuştur. Halkın parasının hesabını soranlara ‘memlekette adam bırakmayacaksınız’ diye çıkışılmıştır. Ama gerçekte de çok az adam kalmıştır kirlenmeyen.
ARTIK YETTİ
Yolunu yolsuzluktan bulanlar büyütülmüştür. Ankara’daki memur ve siyasetçi oligarşisi, İstanbul’daki rantiye işadamları, taşradaki mafyayla kol kola yolsuzluğu canımızı, kanımızı emecek kadar ileri götürdüler. Bugünkü düzeni çok çabalayarak kurdular. Namusluları susturdular, sindirdiler, zulmettiler; ahlaksız, edepsiz, hırsızları baş tacı ettiler. Sonuç budur: Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni. Bugün yakınanların eseridir bu bataklık.
Yolsuzluktan medet uman, ‘yahu biraz da biz kazanalım’ diye bağıranlar, halkın yolsuzluk konusundaki hassasiyetini çıkarlarına alet etmeye çalışıyorlar. Ankara yollarını aşındırıp ‘devlete rakip batırttırıp’ karlı çıkmaya çalışıyorlar. Dün ‘namuslu’ dediklerine, bugün ‘hırsız’ diye bağırıyorlar. Dün ayıpladıklarını bugün övüyorlar. Devir yolsuzlukla mücadele diye götürme devri, gözümüzün içine baka baka götürüyorlar.
Dün dünde kaldı. Söylediklerini kim hatırlıyor ki! Bugün demagojiyle, yalanla, iş kotarırlar olur biter. Dün yolsuzlukla mücadele eden, bu konudaki hassasiyetini dile getiren Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e küfrediyorlardı, şimdi onun dile getirdiklerini bayraklaştırıyorlar. Dün hortumcular onların bahçeye de atıyordu paraları suskundular, savunmadaydılar; bugün bahçenin de kısmeti kesildi diye bağırıyorlar.
RUH GELSE TÜKÜRÜR
Dün yolsuzluk haberleri yapanlar sıkıcı ve geri kafalılardı, onlardan ‘hiçbir şey olmazdı’, bugün o gazetecilerin ölmüş olanlarının bile ruhlarını çağırıyorlar.Gelebilseler onların suratına tükürürlerdi. Bu bataklığı işte bu iki yüzlülük ve çirkefle yarattılar. Kendileri SİT alanlarına tecavüz edince, oradaki tarihi eserleri tahrif edince iyi, ormanları kendileri yağmalayınca güzel, ama yasalarla bu hak herkese tanınınca kötü. Niye? Ben diyorum ki ikisi de ayıp. Yazık ediyorsunuz bu ülkeye.
SAMİMİYET
Yolsuzluk mücadelesi polis copuyla, müfettiş raporuyla yapılmaz. Samimiyet ister. Bunun için sistemi değiştireceksiniz. Şeffaf devlet oluşturacaksınız. Yurttaşın sorma ve öğrenme hakkı olacak. Dokunulmazlıklar kalkacak. İhale düzeni yeniden yaratılacak. Devlet ekonomide sosyal adaleti koruyup, denetim görevini hassasiyetle yerine getirecek. Her iktidar devletin olanaklarıyla kendi zenginini yaratmak için yurttaşın cebinden vergiyle hortumlayıp, adamlarının cebine boşaltmayacak. Hukuk olacak hukuk. Hukuk guguk olmayacak. Bu alaturka kapitalizmle, bu kafalarla sadece soygun olur, adam olunmaz.