27.05.2000
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan önceki gün yaptığı açıklamada son dönem operasyonlarında ele geçen kişilerle ilgili bulguların 20 yıl öncesine kadar uzadığını söyledi Tantan’ın bu sözleri üzerine yaptığım araştırmada çok çarpıcı örneklerle karşılaştım.
İlk olay 1978 yılında Malatya’da yaşanan ve Türkiye’de terörün 12 Eylül öncesinde bir ivme kazanmasına yol açan toplumsal kalkışmalarla ilgili. Onları tetikleyen patlama. 1978 yılında Malatya Belediye Başkanı Hamit Fendoğlu’na gönderilen bombalı paket ile 1990 yılında Doç. Dr. Bahriye Üçok’a gönderilen bombalar neredeyse birbirinin aynısı. Bu iki benzerlik nasıl oluyor da aradan geçen 12 yılda değişmeden kalabiliyor? Aynı odaklar nasıl oluyor da 1978’de yaptıklarını 2000 yılında tekrarlayabiliyorlar? Bu bombaları yollayan güçler ve arkalarındaki örgüt veya kişiler Türkiye’de 20 yıl arayla ne yapmak istiyorlar?
Terör parti ayrımı yapmıyor
1978’de Hamit Fendoğlu’na yollanan bombalı paket infilak etmiş ve Fendoğlu ölmüştü. Ardından toplumsal terör olaylarında yüzlerce masum insan hayatını kaybetti. Malatya, Kahramanmaraş, Çorum kalkışmaları ve sıkıyönetim dönemleri bu bombalı saldırının ardından geldi. Fendoğlu, Adalet Partisi’nin eski milletvekillerindendi. Muhafazakâr yapısı, milliyetçi kanatlarla olan ilişkileri ve aşiret düzenindeki
ağırlığı terörün tırmanmasını sağlamaya yetti.
Bu olaydan tam 12 yıl sonra laiklik yanlısı çıkışları ve eserleriyle ön plana çıkan Cumhuriyet Halk Partisi’nin milletvekillerinden Doç. Dr. Bahriye Üçok’a, tıpkı Fendoğlu’na olduğu gibi bomba gönderiliyor. Bu bomba teknik bulgular ve analizler sonucu Fendoğlu’na gönderilenin neredeyse benzeri özellikler taşıyor.
3 Ekim 1990 günü İstanbul’dan Bilim Araştırma Vakfı’nın (Adnan Hocacıların yuvalandığı vakıf) göndericisi olduğu bir paket Exper Kargo şirketi aracılığıyla Ankara’da Bahriye Üçok’a ulaşıyor. Üçok paketi açtığında patlama meydana geliyor. Ve kendisi ölüyor.
Bu olaydan sonra diğer faili meçhullerde bir tırmanış başgösteriyor ve Uğur Mumcu’nun aracına konulan bombanın patlamasına kadar geçen süre içinde onlarca aydın öldürülüyor. Bir nevi Fendoğlu’ndaki senaryo Üçok’ta tekrarlanıyor. Her iki olayda kullanılan bombaların RDX olduğu ve düzeneklerinin de birbirine çok benzediği ortaya çıkıyor incelemelerde.
Kargo şirketindeki PKK’lı
Üçok cinayetinde bir ilginç gelişme de bombalı paketi alan kargo şirketinde çalışan Gülay Celep konusunda yaşanıyor. Celep, kargo şirketinde bombalı paketi teslim aldıktan sonra arkadaşlarının etkisinde kalarak PKK terör örgütüne katılıyor ve ortadan kayboluyor. Ankara’da işlenen bombalı eylemlerden Bahriye Üçok, Ehud Sadan, Vicktor Marwick, Uğur Mumcu, Abdullah Hüseyin el-Korby ile 1978 yılında bombalı paketle öldürülen Hamit Fendoğlu’na yollanan bombaların RDX patlayıcı maddesi içerdiği ortada. Diğer patlayıcı özellikleri de birbirini tutuyor. Peki ama bunları kim yapıyor? Türkiye’yi 12 Eylül ortamına getiren terör hareketleri ile bu olaylar arasında bağlantı ne? Bugün elde bulunan kişiler bu bağlantı noktasında bilgi verecekler mi?
Bu soruların yanıtları çok önemli. Geçmişle hesaplaşmanın ötesinde önemi var bugün elde olan bilgilerin. Türkiye bugün karşılaştığı tabloyu aydınlatabilirse, önümüz daha bir aydınlık ve parlak olacak. Ama İran noktasına saplanmamamız gerekiyor. O konu barış ve karşılıklı görüşmeler, diplomasi yoluyla çözülmeli. İçeride ne olduğu konusunu daha önemsiyorum. Türkiye’de birileri iç destekleri ve uzantılarını kullanarak çok değişik bir oyun sahneliyorlar. Bunun en önemli ayağını terör oluşturuyor. Türkiye bu terör oyununu bozmalı. Bunun için de topraklarındaki terör ve uzantılarını temizlemeli. Hukukun üstünlüğü ilkesi bu mücadelede yolumuzu aydınlatmalı. Bu mücadelede hukuk dışı yollara başvurulursa örneklerinde yaşadığı gibi başka açmazlar bizi yeni bir bataklığa çekecektir. Şimdi 22 yıl sonra yeniden Hamit Fendoğlu cinayetinden başlayarak, gölgelerin aydınlatılması için çaba göstermek gerekiyor. Yoksa gölgeler ve onların arkasındaki güçlerin, Türkiye için hiç de iyi şeyler düşünmediğini anlamak zor değil.