09.05.2000
Mumcu’nun katil zanlısı Yusuf Karakuş, cinayet emrini kimden aldıklarını ve 24 Ocak 1993 sabahı Mumcu’nun aracına bombayı nasıl koyduklarını anlattı
Karakuş: Mehmet Şahin’in talimatıyla Ankara’ya giderek üç İranlıyla buluştuk. O gün keşif yaptık. Ertesi sabah ayrı otomobillerle Mumcu’nun sokağına gittik
Tuncay ÖZKAN
“Katiller demokrasisi, hırsızlar düzeni” demişti Uğur Mumcu. Ne güzel söylemiş. Tam yedi yıl sonra Türkiye’nin katillerin yönettiği, hırsızların çiftlik haline çevirdiği yılların içinden nasıl çıkıp geldiğini şimdi daha net görüyoruz. Bugün Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun arşivinde ele geçirilen dokümanların sonucu başlayan operasyonlarda karşımıza çıkan dokuz kişi arasında iki kişi Uğur
Ağabey’e karşı girişilen saldırının bizzat içinde oldukları saptanan adlar. Bunlar Yusuf Karakuş ile Abdülhamit Çelik. Bu iki kişi itirafçı statüsüne girmek istiyorlar. Bunlardan Yusuf Karakuş’un Velioğlu’na yazdığı not, 21 Şubat’ta başlayan ‘Umut Operasyonu’nun başlangıç noktasını oluşturuyor. Aşağıda ifade ayrıntılarını göreceğiniz Karakuş eski bir ülkücü. Sonra Selam grubu içinde bulunmuş. Sonra para yüzünden ayrılıp kayınbiraderinin bağlı olduğu Hizbullah’ın İlimciler grubunun lideri Hüseyin Velioğlu’na başvurmuş.
Başvurusunda diyor ki:
“Ben Tevhid, Selam grubundan ayrıldım. Sizin grubunuza gelmek ve çalışmak istiyorum. Bu çalışmam sırasında önceki işlerim referansımdır. Ben Uğur Mumcu eyleminde görev aldım” ve yaptıklarını anlatıyor. Bir sayfalık rapor bu. Bilgisayar disketlerinin çözümünden ortaya çıkan not. Velioğlu’nun yok edemediği disketlerde bulunmuş.
Daha sonra Umut Operasyonu’nun bütün aktif boyutu İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Birimleri’ne veriliyor. Operasyondan diğer birimlerin haberdar olmamaları sağlanıyor. İstanbul Emniyeti de işi başarıyla gerçekleştiriyor. Burada Hizbullah başarısının altına imza atan istihbarat birimini ve başındaki uzman polisi kutlamak gerek. Ankara-İstanbul demeden bu başarıya imza koyan polislere, Türkiye’nin temizlik mücadelesindeki başarıları için bence madalya verilmelidir. Bu insanlara para göndermekten daha onur verici şey birer övünç madalyası, olmasa gerek. Çünkü onların yaptıklarının parayla ölçülebileceğine inanmıyorum.
Yanıtlanması gereken sorular
Olayla ilgili olarak bugün konuştuklarımızın yakın kısmını yedi yıl öncesinde de konuşuyorduk. Bugün yakalanan kişilerin 1990 ile 1996 yılları arasında Türkiye’de terör yaratan İslami Hareket Örgütü mensuplarıyla yakınlıkları, akrabalıkları var. Şimdi bütün bunlar ortadayken yedi yıl önce bu işlerin üzerine gidilmesi nasıl oldu da durdu? Kimse bu yedi yıllık kaybın hesabını sormayacak mı?
Türkiye Mumcu suikastına bakarken, içerde neler olup bittiğini çözmelidir. Çözemezse bu çetelerin siyasi uçları günün birinde yeniden yeşerir ve bizi kuşatmaya kalkar.
Mumcu olayıyla ilgili olarak:
– Olaya karar veren siyasi mekanizmayı bu siyasi mekanizmayı yeşerten, büyüten ve gelişmesine, cezaevlerinden katil ayarlamalarına olanak veren güçleri,
– Bunlarla ilgili oluşumların dağıtılmamasını sağlayan unsurları,
– İran destekli politikacıları ve İran’ın konsolosluklarında, Almanya’da örgütlenip gelişen grupları ortaya çıkartmak gerek.
İran’dan güç olarak politika yapmaya çalışanları tanımak gerek,
– İran’ın Kum kentinde eğitim aldıktan sonra Uğur Mumcu suikastının ardından yakalanmayarak Almanya’ya kaçan fail zanlılarının kimliklerini,
– Bunlara Almanya’nın neden kucak açtığını, siyasi sığınma talebini karşıladığını çözmek gerek. Almanya’da sığınmacı olan Şefik Polat neden hâlâ sorgulanamıyor, radikal İslamcı unsurları kimler koruyor?
– 1993’te belli olan bugünkü gerçeklerin üzerine neden hâlâ gidilemedi? İslami Hareket Örgütü lideri İrfan Çağrıcı “Bizim dışımızda da İslamcı gruplar var. İranlılar Uğur Mumcu işini onlara yaptırmış olabilir” dediği halde diğer İslamcı gruplar neden taranmadı? İslami Hareket Örgütü bombacısı Mehmet Ali Şeker “Bombalar İstanbul’dan gitti” demişti. Hatta Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e bir bilgi notu olarak Şeker’in olayı üstlendiği bildirilmişti. O zaman bu olgunun üzerine gidilmesini kimler engelledi? Nasıl oldu da soruşturma bu yönde devam etmedi?
– Niçin Uğur Mumcu suikastını PKK ve Behçet Cantürk cinayetiyle birleştirmeye çalıştılar. Kafaları karıştıracak senaryoları üretenler kimlerdi?
Şimdi bu soruları yanıtlamaları için siyasilerin de, dönemin emniyet, adalet ve güvenlik birimlerinin de acele etmeleri gerekir. Bu sorular bu insanlara sorulmalıdır. Sorulmalıdır ki başarıyla başarısızlık arasındaki farkı nelerin yarattığını görebilelim.
Cinayete kim karar verdi?
Türkiye içinde Uğur Mumcu’nun öldürülmesine kimler karar verdi? Soru bu olmalıdır. Bu olayın bağlantısına bu noktada bakılmalıdır. Çünkü Uğur Mumcu suikastında görev alanlar kendileri gidip İranlılara başvuruyor. Onlar gidip diyorlar, biz bu işleri yapabiliriz diye. Peki ama onlara kim görev veriyor? Kim bu adamların Türkiye’de ellerini kollarını sallayarak dolaşmasına izin veriyor? Kimler onları bunca zaman dokunulmaz yapıyor?
Olay günü sabah saatlerinde yani 24 Ocak 1993 günü, o pazar günü sabah erken saatlerde olay yerine gidiliyor ve caminin üzerinden o zaman su deposu olarak kullanılan ve üstü bahçe olan kısımdan içeriye giren İran ajanları bombayı koyuyor. Yerli işbirlikçi hainler de Tunus Büyükelçiliği’nin kapısındaki polisi oyalıyor.
Bu İranlı ajanların geneline verilen bir kod adı var: Aliler. Bu adamların hepsi Aliler olarak tanınıyor.
Bunların son icraatları İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’a karşı bir suikast hazırlığı. Bu noktada yeni öğrendiğim bir bilgiyi aktarayım. Tantan ile ilgili Ankara’daki hazırlıkların dışında İstanbul’da sık sık uğradığı Güreş İhtisas Kulübü’nde de bazı kişilerin istihbarat çalışması yaptıkları saptanmış. Bununla ilgili olarak istihbarat çalışmalarını Selam – Tevhid grubuna bağlı kişilerin yaptıkları belirlenmiş. Bunun üzerine Tantan uyarılarak, gidiş gelişleri kontrol altına alınmış.
MİT’e büyük görev düşüyor
Bu aşamada iki yıldır çağdaş anlamda yapılandırılmaya çalışılan MİT’e büyük görev düşüyor. Müsteşar Şenkal Atasagun kontrespiyonaj noktasında İranlıların saptanması ve gerekirse ele geçirilmesinde mutlaka etkinlik sağlamalıdır. Türk insanının bu kadar ucuz olamayacağını göstermek gerek. İçerde İran ile mücadele geçmiş hatalar yüzünden zor. Ama bu zor başarılmalı ve İran ajanları sökülüp atılmalıdır. Dışişleri de kokmayan ve bulaşmayan tavırlarına bir son verip, doğru dürüst ve keskin yaklaşımlarla Türkiye’de demokrasiye yapılan saldırılara karşı durmalıdır.
Şimdi gelin hep beraber Uğur Mumcu’yu katleden kafaların ifadelerine dönelim. Bakın hangi kafalar, hangi değerleri ne için yok ediyorlar?