21.10.1999
Tarikat, ticaret, mafya, cinayet.
Bütün bu olguları içinde
barındıran bir cinayet dosyasının kapağını açınca ortaya çıkan gerçekler, Türkiye’de İslami sermaye adı altında nasıl para vurgunu yapıldığının, yurtdışında çalışan Türk vatandaşlarının nasıl soyulduğunun göstergesi.
İstanbul’da 28 Eylül 1996 günü Tuzla yakınlarındaki OPET benzin istasyonunda çıkan silahlı çatışmada, Görüş Holding’in sahibi Mahmut Şahin ve Drej Ali lakaplı Ali Yasak’ın yeğeni Nihat Yasak öldü. Olay daha çok bir para tahsilatı mücadelesi gibi gözüktü. Oysa bugün ortaya çıkan gerçekler bambaşka.
Almanya’da Milli Görüşçüler olarak adlandırılan grubun karapara ilişkileri konusunda soruşturma yapan Bavyera Eyaleti Organize Suç Şubesi, Ali Kemal İmamoğlu adlı bir Türk’ün gönderdiği paralarda kokain izine rastlayınca, dinleme çalışması yapıyor. Olayla ilgili dava da açılıyor. Bu çalışma sırasında İmamoğlu’nun, Şahin Özdemir adlı bir kişiyle yaptığı konuşma, Alman mahkemesinin dosyalarına şöyle yansıyor:
İmamoğlu: Mahmut Şahin’in Görüş Holding’in sahibi olduğu biliniyor.
Özdemir: Nasıl ve kimin tarafından öldürüldüğünü aşağı yukarı biliyorum. Haydut. Lütfen kimseyle bu konuyu bildiğim hakkında konuşma. İftiradan dolayı başım derde girsin istemiyorum.
İmamoğlu: Onu Ahmet Özal vurarak öldürmedi mi?
Özdemir: Hayır. Bunlar masal. Ben biliyorum katillerin kim olduklarını. Aşağı yukarı 2.5 milyon mark borcu vardı. Bu borçları Milli Görüş çevresinden benim de tanıdığım bir kişiye yapmıştı.
İmamoğlu: Biliyorum, biliyorum.
Özdemir: Ve onlar bu işi mafyaya verdiler. Arkadaşlar bu iş için Türkiye’de mafyayla pazarlık yaparken ben de arkadaşlarla oradaydım. Ancak tanıdıklarımın hangi mafya ile anlaştıklarını bilemiyorum. Ama sanırım öldürülen bunu haketti. Bu yüzden ortadan kaldırıldı.
İmamoğlu: Hak etmiş olmalı.
Özdemir: Onun dört veya beş tane karısı varmış. Her karısı için 270 bin marklık villa almış. Osman Yumakoğulları zamanında kendi payı olan 9.5 milyon markı kurtarmayı başardı. Ancak Berlin’de toplanan 2.5 milyon mark halen duruyor. Benim de tanıdığım mafya bu parayı görevlendirme üzerine alacaklarını, ancak bu işin harcırahı olarak 1.5-2 milyon mark kadar paranın harcanacağını söylemişlerdi. Çok açık olarak böyle bir görevin nasıl yerine getirileceği konuşuldu. Gerekirse birisi öldürülürmüş. Bu da çok büyük masraflara yol açarmış.
İmamoğlu: Böyle işte şaka olmaz.
Özdemiroğlu: Mafya patronu orada şöyle dedi: “Bana en az 1.5 milyon mark vereceksiniz. Bir de şahsın fotoğrafını. Başka bir şeye karışmayın. Bir hafta içinde hallederiz. Mahmut Şahin hissedarları dolandırmışsa, bunu gerçekten hakk etmiştir. Çünkü onlar dindar Müslümanlar.
Evet Almanya’da ‘dindar Müslümanlar’dan toplanan 2.5 milyon mark kayboluyor. Kaybolunca da kıyametler kopuyor. Milli Görüş Teşkilatı’nın önde gelen adlarından olan ve halen milletvekili olarak Fazilet Partisi içinde bulunan Osman Yumakoğulları’nın adı da bu konuşmalarda sık sık geçiyor. Hatta bu olay yüzünden uykularının kaçtığından bahsedilip, başının derde girmesinden korktuğu aktarılıyor. Yumakoğulları, öldürülen Mahmut Şahin ile birlikte pekçok ticari faaliyeti bulunan kişi. Paralar toplanırken de adı etkin olmuş. Şahin, Görüş Holding’in de kurucu ortaklar arasında yer alıyor.
Bu olayda adı ön plana çıkan kişilerden biri de, Büyük Anadolu Hastanesi ortaklarından Yakup Yöntem. Yöntem, Mahmut Şahin ile birlikte toplanan paralar nedeniyle sorumlu tutuluyor. Geçtiğimiz hafta içinde Almanya’da bu paralar nedeniyle kaçırıldığı iddia ediliyor. Alman polisinin operasyonuyla kurtarılmış. Ancak Türk güvenlik birimlerinin dile getirdikleri bu olay, Anadolu Holding yetkililerinden İlhan Öksüz tarafından yalanlanıyor. Böyle bir olay yoktur deniyor. Herhalde Almanya’da toplanan paralarla ilgili olarak onların da anlatacakları vardır. Ayrıca Türkiye dışında kurulan şirketler ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden alınan araziler konusunda da pekçok soru işareti yanıt bekliyor. Öksüz bu soruları yanıtlayacak. Onları da yayımlayacağım.
Jet-Pa dahil, diğer İslami kuruluşların Almanya başta olmak üzere pekçok ülkede para topladıkları ve bunları işlettikleri biliniyor. Bu paralarla ilgili hesap sormayan devlete, işlenen bu cinayet örnektir.
Bir zamanlar Süleymancı olan Mahmut Şahin önce içinde bulunduğu tarikatla para yüzünden tartışıyor. Mallarını yitiriyor. Hareketin önde gelen adlarından Kemal Kaçar ve İbrahim Aslan kamuoyunda Aslan Nakliyat davası olarak bilinen olayla birbirlerine giriyorlar. Bu dosyayla da ilgili söyleyecek pek çok sözümüz var.
Ama şimdi soruyorum:
– Yumakoğulları şu anda milletvekili. Bu işle ilgili olarak bildiklerini, ilişkilerini kamuoyuna anlatmak zorunda değil mi?
– Yurtdışından paraları toplayıp getirenler bu cinayetle ilgili olarak ilişkilerini, bağlantılarını açıklamayacak mı?
– Aslan Nakliyat davasıyla bu cinayet arasındaki bağlar ortaya çıkmayacak mı?
– Almanya’dan İmamoğlu kanalıyla transfer edilen ve üzerinde kokain artıklarına rastlanan paraların kaynağı ne?
– Ali Kemal İmamoğlu ile Milli Görüş Teşkilatı arasında ne bağlantı var? Paralar nasıl toplanıyor?
Mahmut Şahin öldürüldükten sonra ona ait olan benzin istasyonu, çatışmada yeğeni ölen Ali Yasak’a geçmiş. Yasak’tan da Mehmetçik Vakfı’na. Bu geçişin de öyküsü çok ilginç. Bir de öldürülen Mahmut Şahin’in, Süleymancı lider Kemal Kaçar’a yazdığı mektup var. Bunların hepsini yarın ele alacağız. Bakalım nerelerden ses gelecek?
Zorunluluktan bir açıklama
Bu köşenin okurlarından özür dileyerek, yazımın bundan sonraki bölümünü, ne yazık ki Hıncal Uluç’a yanıt vermek için kullanacağım. Bunu tarihe kalsın diye yapıyorum. Yoksa gazetecilik faaliyeti olmayan, sadece girdiği polemiklerle tanınan bir adam için, bu köşenin bir bölümünün ayrılmasına inanın çok üzülüyorum. Bir daha da asla polemiklerine yanıt vermeyeceğim. Beni bağışlayacağınızı umuyorum.
Hıncal Uluç, Kanal D haberlerinde İzmir’deki rehin alma olayının canlı yayınından sonra, her muhbir vatandaşın yapacağını yaptı. RTÜK’e ‘Kapatın Kanal D’yi’ diye çağrıda bulundu.
Sadece RTÜK tarafından ciddiye alındı. Kanal D’ye bir gün kapatma cezası verildi. İtirazımız mahkemelerce değerlendiriliyor. Savcılara açık duyuru yaptı: “Bu Tuncay Özkan hakkında TCK’ya göre işlem yapın” dedi. Tıpkı kendisinden önce hakkımda savcılara ‘sözlü’ muhbirliklerde bulunanlar gibi. Orada hevesi kursağında kaldı. Şimdi de, “Gazetecilik nedir, ne değildir?” diye bana ahkâm kesiyor… Dur bakalım. Bu işler o kadar kolay ve ucuz değil. Uluç’un hali bana bir Ezop masalını anımsattı.
Yaşlı kurt, eli boş döndüğü avdan sonra, sürüye girerken, ağzını kayalara vurur ve kan içinde bırakırmış.
Hıncal Uluç. Aldanmaya ve aldatmaya en elverişli şeyler bilmediklerindir. Bu yüzden en az bildiğin şeye en çok inanıyorsun. Sana evrensel gazetecilik bildirgilerini bir daha okumanı tavsiye ederim. Ama unutma, ahkâm kesenler rahat konuşurlar da, doğru konuşmazlar. Sonra senin de oturmaya çalıştığın yüksek ‘ahlaklılık’ kulelerinde, sağduyu en az rastlanan şeydir. Ben senin yerinde olsam o kayalara kendimi çarpmam.
Kendini acındırmak makbul bir hal değildir. Hiçbir muhbir karşısında gözyaşı dökülmez. Çoklukla sıkışanlar karşılarındakini susturup kaçırmak için hakarete varacak sözlere sığınırlar. Çoğu da etik öğretmenliği yapmaya soyunurlar. Oysa ahlaklılık hali değişkendir. Aslolan inançtır, erdemdir, onurdur, ilkedir. Kendini yokla bakalım ne bulacaksın?
Başın dik olarak yaşamak için bilime, hukuka, adam olmaya inanacaksın. Ben senin korktuğun mahkemelerden korkmam. Saygı duyarım. Çünkü her karardan sonra oturur, özeleştiri yaparım. Sana da tavsiye ederim. Arada sırada neydim, ne oldum diye düşün. Düşün ki suflörlerinin kulaklarına fısıldadığı kendi dertleri, senin için zehir haline dönüşmesin.
İnsan yaşamından daha kutsal bir şey göster bana, sana hata ettim diyeyim. O gün sadece oradaki insanların yaşamı adına devam etti o canlı yayın. Yayının devamını da operasyonu yönetenler istedi. Şiddet olgusu o yayınla ortadan kalktı. Sen kan mı isterdin?
O programın reytingi, sıradan bir programınki kadardı. Senin kafandaki televizyoncular girseydi bu işe, bak o zaman nasıl toplarlardı reytingleri. Her şeyi yaparlardı, sen de ballandıra ballandıra yazardın, yalancı peygamberlerinin kerametlerini. Çifte standart diye buna diyorlar zaten. Bak bakalım putların yakın geçmişte neler yapmış? Sonra bir de ayna bulursan, geç karşısına, rahatla. O yayında suç olduğuna kararı verdin bile. Yargıçsın, savcısın, avukatsın. Senin adaletin bu!
Hıncal Uluç; sana mafyanın yaptığı o alçakça saldırı sonrasında, neden faillerden şikâyetçi olmadığını şimdi daha iyi anlıyorum. Neden Ali Şen’in onca hakaretini sinene çektiğini, neden mahkemeye gitme diye bana akıl verdiğini anladım. Hukuka inanmıyorsun, ama başka her şeyi iyi tanıyorsun. Bu da sensin işte. Seninle benim aramdaki fark, senin arkana astığın yazılar, benimse yüreğime kazıdığım mesleki ilkeler: Onur, erdem, inanç. Bir de haber merkezimizde asılı olan bir levha var; Sedat Simavi’nin sözleri yazılı. Sonuna kadar bağlı kalacağımız bir ilkeyi içeriyor: “Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma.”
Farkı fark edebiliyor musun?..
Senin anladığın gazetecilik, yırtmacının boyunu beğenmediğin kadın için rüküş, beğendiğin için şık yorumları yapmaktır. Sen bildiğin yolda, ben bildiğim yolda. Kervan yürüyecek Hıncal Uluç.